Bükreş’in Saklı Cenneti - HERASTRAU PARK

Avrupa’yı gezenler klasik Avrupa şehirlerine aşinadırlar. Sivri üçgen çatılı kutu gibi dizilmiş aynı tarzda evler. Devasa büyüklükte ve şehrin tarihi dokusuna uygun kamufle olmuş alışveriş merkezleri, mağazalar ve şehrin ortasında büyükçe parklar… Bükreş bu anlayışınızı kısmen boşa çıkaracak şehirlerden bir tanesi. Yüksek binalar, yoğun bir trafik, özensizce duvarlara çizilmiş grafitiler… Kısaca oldukça gösterişsiz bir şehir. Turizm potansiyelini artıracak pek çok imkâna sahip şehirlerden. Tarihte Türklerin Kazıklı Voyvoda, Avrupa’nın ise Vampir Drakula olarak bildiği Vilad Tapeş bölgeye turist çekmesi açısından oldukça önemli. 

Bu sayıda Bükreş’in saklı cennetine bir seyahat düzenleyeceğiz: Herastrau Park. Bükreş’in o karmaşasına gürültüsüne kısa bir mola vermek gibi bu parkta gezmek. Parkın ana girişinin karşısında uzanan yolun sağında ve solunda başlarında çömlek taşıyan kadın heykelleri karşılıyor sizi. Bu yol sizi geniş bir alana çıkarıyor. Alanda Bükreş’e özgü hediyelik eşyalar, yöresel kıyafetler ve yiyecekler satın alabilmeniz için kurulmuş pek çok küçük, ahşap dükkân bulunmakta. Fiyatları da oldukça uygun. Alışverişinizi tamamladıktan sonra artık parkın derinliklerine doğru yolculuk yapabilirsiniz. Parkın toplan büyüklüğü yaklaşık 1 kmve bunun 740bin m2’sini parkın tam ortasındaki göl oluşturuyor. 8 km uzunluğundaki yürüyüş parkurunda devasa yükseklikteki ağaçların arasında hem yürüyebilir hem de bisiklete binme keyfini yaşayabilirsiniz. Herastrau Park, doğal güzelliklerinin yansıra, koskoca bir mimari ve kültürü de içinde barındırıyor. Parkın diğer ucunda sizleri Romen evleri ile döşenmiş harika bir açıkhava müzesi bekliyor. 

Adı Village Museum yani Köy Müzesi. Girişte yetişkinler için 10 çocuklar için 2.5 LEI (Romanya’nın para birimi, değeri Türk lirasına çok yakın) gibi bir ücret ödüyorsunuz. Müze alışık olduğumuz açıkhava müzelerden biraz farklı. 100 bin m2’lik bir alan içerisine kurulmuş 272 adet otantik Romen evinden oluşuyor. Evler, müze içerisine gelişigüzel yerleştirilmek yerine sokakları, caddeleri, bahçeleri ile tıpkı bir köy gibi dekore edilmiş. Böyle konsept bir müze fikri 1936 yılında Dimitrie Gusti, Viktor Ion Popa ve Henri Stahl tarafından ortaya atılmış ve hayata geçirilmiş. Transilvanya, Oltenya, Dobruja ve Moldova ile çevre yerlerden Romen evleri asılları hiç bozulmadan getirilmiş ve burada bir köy oluşturulmuş. 

Evlerin çoğu 19. yy.dan; yalnızca, Berbeşti’den getirilen evler 18. yy.a kadar uzanıyor. Çatılar Avrupa evleri gibi sivri yapılmış çoğunun çatısı saz ve saman karışımı ile örtülmüş ancak ahşap çatıya sahip olan evler de oldukça fazla. Evler getirildikleri bölgelere göre değişiklik gösteriyor. Çatıları saz ve samanla kaplı evler yeraltına gömülmüş şekilde yapıldığı için uzaktan fark edilmesi güç. Ahşap çatılı evler ise genellikle tek katlı ve bazılarının altlarında kiler bulunuyor. 

Evlerin içleri de Klasik Romen tarzı ile döşenmiş. Kısaca Romenlerin ev yaşamına dair ne varsa görebileceğiniz güzellikte bir yer. Köyün içinde ibadet merkezleri ve mezarlıklar unutulmamış tabii ki. Ahşaptan biri büyük, bir küçük harika iki kilise bulunuyor. Ahşaptan yapılmış yel ve su değirmenleri göl kenarına ağaçlarına arasına yerleştirilerek doğayla bütün hâle getirilmiş. Bu şirin müze köy; bahçe peyzajları, dekorasyonu ile gerçek bir köyden farksız. Her evin önünde dört dilde açıklamalar bulunduğundan geziniz esnasında hiç zorluk çekmiyorsunuz. 

Ayrıca göl kenarına geldiğinizde ahşap gölgelikli banklarda huzurla gölü izleyebilir ya da tekne gezisi yapabilirsiniz. Parkın derinliklerine gittiğinizde sıradan bir şehrin ne kadar güzelleştiğini görecek ve ayrılmak istemeyeceksiniz. 

Yolunuz hep güzelliklere çıksın…

Web: http://www.herastrauparc.ro/

Yazı Ve Fotoğraf
Tuğba Hilal Kabakçı