Bıçağın Adı: Sürmene

Trabzon’un tarihi ve coğrafi güzelliklere sahip cennet köşelerinden birisi de şehrin yaklaşık 33 km. doğusunda, sahilde yer alan Sürmene’dir. Meşhur Türk seyyahı Evliya Çelebi (1611-1682) seyahatnamesinde gemilerini Sürmene Yeniay limanında tamir ettirdiklerini, kesici aletlerini de Sürmene'de tamir ettiklerini belirtir. Bu Sürmene’de demirciliğin oldukça eski bir meslek olduğunu göstermektedir. Elbette bölgedeki maden kaynaklarının zengin olmasının bu sanatın gelişmesi ve uzun soluklu kılınmasındaki katkısı yadsınamaz. 

 

Meşhur sürmene pidesinin ağzınızdaki lezzetinin rehaveti içerisinde etrafınızda sıkça konuşulan sözcükler arasında duyduğunuz “bıçak” sözüyle irkilir gibi olursunuz. Korkmanız için hiçbir neden yoktur. Zira Sürmene dünyaca meşhur sürmene bıçaklarıyla ünlüdür. Sürmene bıçağı eskilerde kavga ve horonda kullanılan, boynuzdan yapılan sapı 10 cm, dövme çelik olan uç kısmı 12 cm, toplam 22 cm boyunda, sivri uçlu, iki yüzeyinden oluklu, delici geleneksel bir bıçak türüdür. Çağın gelişimine paralel olarak bıçak da değişime uğratılarak Tunç çağının başlaması ile tek parça kabzalı ya da ah­şap, kemik saplı bıçaklar yapılmaya başlanmıştır.

 

İnsanoğlunun günlük yaşamında bu denli öneme sahip olan “bıçak“,  “Divan-ı Lügat-it Türk” ve “Kutadgu Bilig” gibi temel yapıtlarımızda  “biçek” şek­linde görülmektedir. Daha sonra Selçuklu hükümdarı I. Alaeddin Keykubat zamanında (1220-1237) şehirlerin güvenliğini sağlamakla görevli olan Ahi’lerin bellerinde bıçak taşıdıklarını görürüz. Hatta söz konusu bu dönemde Konya, Sivas, Erzurum, Kayseri, gibi merkezlerde bıçakçılık sanatının bir hayli ileri düzeyde olduğu bilinir.   

 

Kesin tarihi bilinmemekle beraber Sürmene'de bıçak yapımının 18. yüzyılın sonuna doğru geliştiği ve bütün bölgede adını duyurduğu ifade edilmektedir. Zira söz konusu dönemlerde Sürmene ve Trabzon’da erkekler bellerinde, silahlık içerisinde çifte bıçak, kama, karakulak (saldırma) taşırlardı.

 

20. yüzyılın başların­da Sürmene'de merkeze bağlı Gölonsa (Soğuksu) mahallesinde demircilik yerel ustaların maharetli ellerinde ciddi anlamda ekonomik getirisi olan bir sanat dalına dönüştürülmüş, bıçak işiyle meşgul olan ilkel atölye imalathaneleri yapılmıştır. 1950’li yıllar­da Sürmene’de bıçak yapılan ev sayısı 200 dolayında idi. 1933 ve 1953 yılla­rında çıkarılan kanunlarla yasaklanmış olsa da Sürmene bıçaklarının şöhretinin günden güne yayılmasını önleyememiştir. Hatta Sürmeneli meşhur bıçak ustalarından Süleyman Demir’in yapmış olduğu bir bıçak Atatürk tarafından büyük bir beğeni görmüştür. Her şeye ve tüm zorluklara rağmen illegal şekilde de olsa Sürmene’de bıçak yapımına devam edilmiştir.  

 

Sürmene’de el bıçağı, ahşap saplı çelik bıçak, sebze bıçağı, yeşil meyve bıçağı, ahşap bıçak, ahşap çelik bıçak, çakı, kasap bıçağı, bağ çakısı, işlemeli sarı Sürmene bıçağı, el bıçağı, sürmene gaması gibi değişik bıçaklar üretilmekle beraber bunların en önde gelen ve en meşhur olanı Meşhur “Sürmene Oluklu Gama”sıdır. Bunun en önemli özelliği ise düşmana saplandığına dışarı kan fışkırtmaması, saplandığı canlıyı iç kanamadan öldürmesidir. Sürmene bıçağının kılıfının dışı buzağı derisinden, içindeki hazne ise kızılağaç odunundan yapılır.

 

Sürmene çakısı ise bu türün bir başka değerli ürünüdür. Metalik Sürmene çakısı ve geyik boynuzu Sürmene çakısı oldukça dikkat çekerler. Söz konusu çakılar çok zor, günde ancak 2-3 adet üretilebilmesi nedeniyle nadide ürünlerdir. Ve oldukça pahalı bir değere satılmaktadırlar.  Son zamanlar Çinliler tarafından üretilen sahtelerine dikkat etmek gerekir. Bunun en belirgin yolu çakı üzerine yazılan Sürmene yazısının alt kısımlarının ağız tarafına yönelik olmasıdır.  Ancak bu da taklit edilince artık TSE damgalı olanların dışındaki bıçaklarda aldanma riski fazladır. Ya da bildik birisiyle bıçak satın almalısınız.


Ata yadigarı bir meslek olarak kuşaktan kuşağa bıçakçılığın bir miras olarak aktarılmasında İsmail Karali, Hacı Karali, Temel Karali,  M. Ali Karali, Necati Karali, Mah­mut ve Yusuf İspiroğlu,   Bıçakçı Hafız, Seyyidoğlu Mustafa, İbrahim Sönmez, A. Ali Uzun, Hacı Turan, Süleyman Usta, Paşa Akçay, Hasan Sön­mez, Süleyman Demir, Hasan Temelli, Sü­leyman Rıza, Fevzi ve Remzi Sönmez kardeşler, Mustafa Körali gibi ustaların emeği büyüktür.

 

Bölgede iki bıçak fabrikasının yanı sıra yörede amatörce çalışan ilkel tarz bıçak atölyelerinin de bıçak üretimine ciddi anlamda katkı sağladıkları görülmekte, sadece Gölonsa (Soğuksu) mahallesinde otuzun üzerinde bu tür atölye bulunmaktadır. Daha tercih edileni el yapımı, usta işi bıçaklardır.

 

Sürmene bıçaklarının üretiminde saf çelik kullanıldığından hatırı sayılı belli bir ağırlıkları vardır. Bu nedenle kullanımda dikkat edilmemesi durumunda ciddi yaralanmalara neden olabilir. Bıçakların özelliklerini kaybetmemeleri için ise bilenmesinden yıkanmasına kadar belli hususlara dikkat edilir ki, bunların başında bıçakların sert cisimlere vurulmaması, bilenirken bileğ taşlarında bilenmesi,  plastik saplı bıçakların yüksek sıcaklık altında yıkanmaması gerekir.

 

Sürmene’den ayrılmadan bir hatıra bıçak almayı düşündüğünüzde en az elli lira olmak üzere, 250 hatta 300 liralık hatırı sayılır bir parayı gözden çıkarmalısınız. Çünkü el yapımı iyi bir bıçak ya da çakının üretimi için 13 saatlik bir emek gerekiyor. Alınan bıçakların gerçekten çok daha fazla bir para edebileceğini sonradan anlarsınız. Hatta bir dostunuza böyle bir bıçağa sahip olduğunuzu gururla söyler, bıçağınızı gösterirsiniz. Böylece dillere destan Sürmene bıçaklarıyla sizler de asırlık bir zevki gelecek kuşaklara taşıyan bir misyona sahip olmanın haklı gururunu yaşarsınız.

 

Sürmene’nin büyüleyici doğa güzelliklerinden ayrılmanın hüznü bıçağının öyküsüyle kalplerinize çöreklenir. Bir daha ki sefere bu bıçaklardan birine sahip olmaya söz verirsiniz. Belki de Sürmene’ye yolu düşen bir yakınınız ya da dostunuza bir “Sürmene bıçağı” siparişi verirsiniz. Zira tüm dünyanın ilgisini çeken böylesi bir bıçağa sahip olan bir başkası neden siz olmayasınız? 

Yazı Ve Fotoğraf
Dr. Enver UZUN