
Yaşadığınız mahallenin sokaklarına
bir bakın. Bakkal görüyor musunuz? Hayır mı? İyi bakın mutlaka olmalı! Hâlâ mı
görmüyorsunuz? İyi bakın hem isimlerinin hem de cisimlerinin yerinde yeller
esmekte…
Bakkal kelimesinin etimolojik kökü bakl,
bu sözcük Arapça ’da sebze anlamına gelmekte. Bakliyat ise bakl sözcüğünün
çoğulu. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde, sebze satılan dükkânlara bu nedenle
bakkal deniliyordu. Zamanla bakkal kelimesi; yiyecek, içecek, temizlik ve diğer
ihtiyaç malzemelerinin satıldığı dükkânlar için kullanıldı.
Osmanlı Devleti’nde, Tanzimat devrine
kadar bütün bakkallar, ‘gedik’ adı verilen izne tabiydiler ve yalnızca
Müslümanlar bakkal dükkânı açabilirlerdi. O dönemden kalan belgeler
incelendiğinde, gedik işlerine bakan devlet görevlileri ile Müslüman
olmayanların sahtekârlık yapabildiklerini, Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkların
rüşvetle gedik belgesi elde ederek, bakkal dükkânı açtıklarını görülüyor. Tanzimat’ın
ilanından sonra azınlıklara da bakkal dükkânı açma hakkı tanındı ancak bozuk ve
bayat mal satmak, eksik tartmak gibi sahtekârlık, hırsızlık ve benzeri davranışlar
bu tarihten sonra engellenemedi.
1680 yılında, Sultan IV. Mehmed (Avcı
Mehmed) zamanında, yapılmış Esnaf Nizamnamesinde bakkallar için şu satırlara
yer verilmiş:
- Müşterinin alacağı nesneyi
eksik tartıp veren bakkalın hakkından gelinecektir.
- Teraziler boş dururken
gözlerinin iki tarafı beraber olacaktır.
- Kullandıkları kıyyeler de (400
dirhem, yani 1.283 gram ağırlığındaki ölçü birimi, okka) aynı olacaktır.
- Her şeyin iyisini ve fenasını
ayırıp satacaklardır, fenayı iyiye karıştırmayacaklardır.
Bu nizamnâmede, hamam ve berber gibi
esnafın dükkânlarının temizliği hakkında uyarılar olmasına karşın, bakkalların
temizlik kurallarına uyması konusunda en küçük uyarı her nedense bulunmuyor. Bakkalların
temizlik kurallarına uyması konusundaki zorunluluk, Cumhuriyet döneminde
konulmasına rağmen zamanımıza kadar dikkatle uygulanamadı..
Eskiden bakkallarda, içinde; un,
şeker, bisküvi, sabun, tuz, makarna, pirinç, nohut, fasulye ve benzeri
maddelerin olduğu çuvallar bulunur, müşteri gereksinimini gramla ya da kiloyla
alarak bakkala tarttırır ve borcunu deftere yazdırarak dükkândan ayrılırdı. Bakkallar,
müşterilerinin borçlarını bir borç defterine kaydeder, alacaklarını genellikle aybaşında
müşterilerinden tahsil ederlerdi. Osmanlı döneminde bu defterin adı ‘Zimem
Defteri’ özellikle Ramazan ayında zenginler kenar mahallelerdeki bakkallara
uğrar Zimem Defteri’ni ister ve rastgele mahalledeki birinin hesabını öder
‘Allah kabul etsin’ diyerek ayrılırdı. Bakkal veya Veresiye Defteri dediğimiz
defterler Bakkal Amca’nın dışında kimsenin içinde çıkamadığı meşhur
defterlerdi. Okulda kimin defteri buruş buruş kirli ve kargacık burgacık ise
öğretmen nin dediği gibi defter değil Bakkal Defteri’ydi.
Her semtte, her mahallede sık
aralılarla bakkallara rastlıyorduk. Bakkal Amca’lar, o semtlerin ve o
mahallelerin konuşmayan ağzı, görmeyen gözüydü. Mahallede kim ne yapar, ederse
bakkal amcaların hepsinden haberi olurdu.
Bugün bakkalların yerini ve isimlerini küçükten
büyüğe doğru; market, süper market, gross market, hiper marketler aldı. Bizim
bakkal dükkânlarının tam karşılığı ise market dediğimiz dükkânlar.
Süper market, gross market ve hiper
marketler çok büyük olduklarından, binlerce müşterisi var.O her aybaşı insanın
yüreğini ağzına getiren meşhur Bakkal Defteri veya Veresiye Defteri’nin yerinde
ise yeller esmekte. Onun yerine kredi kartı ekstreleri şimdi aynı korkuları yaşatmakta. Peşin para mı?
Kredi kartı ne güne duruyor.
İnternetin ortaya çıkması ve artık günümüzde daha güncel, daha hızlı,
daha geniş kapsamlı olarak kullanılması ve internet ortamında da alışverişin
yapılabilmesi marketlerden sonra Bakkal Amca’nın bir diğer rakibi oldu.
Günümüzde Bakkallar varlığını devam
ettiriyor mahalle aralarında özellikle çarşıya uzak mekânlarda bakkallar tercih
ediliyor. Veresiye kültürü de varlığını devam ettiriyor. Hatta bakkalı ayakta
tutan gücün veresiye olduğunu söylemek mümkün. Çünkü müşteriler genelde borç
alan kişiler. Şehir merkezinde varlığını sürdüren bakkallara ise tek tük acil
ihtiyaçları için geliyorlar bir de kredi kartının limiti dolunca. İnsanlar
artık toplu alışverişlerini marketlerden yapıyorlar. Marketi sevmeyen ve bakkaldan
vazgeçmeyen az bir kesim olsa da diğer kesim zor durumda kalmadıkça bakkalı
tercih etmiyor. Ekonomik durumu çok kısıtlı olan insanlar bakkaldan bir
pişirimlik nohut veya 250 gr. Ayçiçek yağı alabiliyorlar.Marketlerde böyle bir
durum yok Veresiye Defteri merkezi mahallelerdeki bakkallarda yok sadece çok
ufak meblağı eğer tanıdıksa bir yere yazıyor .
Mahalle
arası bakkalları çocuklar için ilk alışveriş deneyimlerini kazandıkları
yerlerdi. Çocuklar ebeveynleri haricinde ilk alışverişlerini hala bakkal
amcalarından yapıyorlar. Çocuklar için bakkal kültürü ölmüş değil.
Türkiye Bakkallar ve Bayiler Federasyonun açıklamasına
göre, 1995 yılında 600 bin olan bakkal sayısı günümüzde 250 bine düşmüş.Kenar
mahallelerde varlıklarını devam ettirmeye çalışsalar da onlarda artık nostalji
olma yolunda hızla ilerleyenlerden…
Yazı Ve Fotoğraf
Taha Palaz - Hasan Hüseyin Güngör