Annen nasıl izin verdi, senem?

Senem! Kimsin sen? Bankacı? Gezgin? Tur organizatörü?

İnsanın kendini tanımlaması zor bir şey. Kendimi bildim bileli yollardayım. Ben daha birkaç aylıkken annemlerin kucağında çadır kamplarında çekilmiş fotoğraflarım var, biraz aileden gelen bir şey sanırım. 10 sene bankacılık yaptım ama tüm hafta sonları ve tatillerimi güzelce planlayıp birçok ülkeye seyahat etme fırsatı yarattım kendime. Seyahat ederken turist gibi değil de bir gezgin gibi dolaşırım. Gittiğim yerde bir yerel gibi olmaya çalışırım. Bir süreden beri farklı seyahat sitelerinde gezi yazıları yazıyordum, geçen sene kendi web sitemden de www.uzunincebiryoldayim.com deneyimlerimi paylaşmaya başladım ve seyahat koçluğu yapmaya başladım.

‘Seyahat koçluğu nedir?’ diyenleri duyar gibiyim. Tatile çıkacaksınız ama nereye gidilmeli, nerede kalınmalı, nereleri görmeli, nerelerde ne yemeli, nereye eğlenmeye gitmeli gibi birçok detayla ilgilenecek vaktiniz yok. İşte ben bu aşamada kişilerin ya da grupların tatillerini A’dan Z’ye organize ediyorum. Arada yaptığım kapalı yurtdışı turları da oluyor tabii ki. Web sitemin dışında www.likealocalguide.com sitesi üzerinden yabancı turistlere özel yerel deneyim turları düzenliyorum.  Genel olarak amacım tatil gibi çok değerli bir zamanı en iyi şekilde değerlendirmek ve yaşamak amacıyla insanlara danışmanlık yapmak ve buna göre turlar organize etmek.

Tabii bu bahsettiğim işlere tam zamanlı olarak nisan ayı başından beri başladım çünkü öncesinde 5 aylık uzun bir Karayip ve Güney Amerika seyahatindeydim.

Bu macera nerden aklına geldi? Ailen karşı çıkmadı mı? Hem de kız başınıza? Ya boğazınızı kesip denize atsalardı?

Herkesin bu hayatta yapmak istediği ya da görmek istediği ülkeler listesi vardır eminim. Benim de 2 sene önce millî yelkenci ve gezgin Özgür İnam’la tanışmamla beraber Atlantik okyanusunu yelkenli ile geçmek fikri girdi aklıma. Geçen sene ağustos ayında işten ayrılmıştım. Kendi işlerime ağırlık vermeden önce bir kaçamak yapmak istedim ve Atlantik’i yelkenli tekne ile geçmeye karar verdim. Bu kararı aldıktan kısa bir süre sonra yine benim gibi bankacı olan ve işten istifa eden kız kardeşim de katılmaya karar verince biz kasım başı gibi İspanya’nın Kanarya Adalarına gittik.

Atlantik geçişi için tabii ki bir tekneye ihtiyacımız vardı. Bizim gibi yelkenli ile geçiş yapmak isteyen yelkenciler genelde belli limanlara gelip tekne otostopu yapıyorlar. Biz de birçok yelken otostopçusu gibi Las Palmas’taki marinaya gidip ilanlarımızı astık ve sonunda bir tekne bulduk. Atlantik geçişimiz Karayiplerdeki Antigua&Barbuda adasında sonlandı. Daha sonra yolculuğumuza uzun zamandan beri görmek istediğimiz Güney Amerika ile devam ettik.

Tabii ki ailemiz bu yolculuğa çok sıcak bakmadı. Düşünsene tüm yumurtalar tek sepette. Arkadaşlarımızdan genelde destek gördük ama ‘Nasıl olur, nasıl böyle bir şey yaparsınız?’ diyenler de oldu.

Tabii ki teknenin kaptanı boğazını kesip denize atsa ya da sadece denize itse, kimsenin ruhu duymaz ya da kanıtlanması çok zor. Fakat aynı durum bizi teknesine alan tekne sahipleri içinde geçerli. Biz de tekne sahibini denize atıp yolumuza devam edebiliriz. Denizcilerin birbirlerine karşılıklı güvenleri vardır. Beraber bir yola çıkıyorsunuz ve bu yolda birbirinize güvenmeniz ve yardım etmeniz gerekiyor. Tabii ki normal hayatta olduğu gibi tekne yolculuklarında da bazı olumsuzluklar olabiliyor. Fakat bence bu hayatta kaçınamayacağınız risklerden biri. İstanbul’da yaşayıp herhangi bir kaza kurşununa denk gelmek ya da çukura düşmek bence çok daha büyük bir ihtimal.

Rota nasıldı? Nereleri gördün?

Asıl hedef önce yelkenli ile Atlantik okyanusunu geçmekti, daha sonra Güney Amerika idi. Tekne bulup bulamayacağımız belli olmadığından tüm planlar, rotalar baştan biraz belirsizdi. Seyahatimiz biraz ‘kervan yolda düzülür’ şeklinde oldu, her gittiğimiz yere tek yön bilet alıp bir sonraki gideceğimiz yeri orada planladık. Bu açıdan daha önceki seyahatlerime göre değişik ve zevkli bir yolculuk oldu.

Atlantik geçişini yelkenli ile 21 günde tamamladık, Las Palmas’tan Antigua adasına, sonra Karayipler’de Dominik Cumhuriyeti ve Küba’ya gittik. Sonra sırasıyla Colombia, Peru, Bolivia, Şili, Brezilya, Arjantin, Uruguay’ı gezdik. Gezinin geri kalanını bazen uçak bazen de karayoluyla yaptık. 5 aylık yolculuğumuz nisan başında bitti.

En çok nerelerden etkilendin?

En beğendiğim yerler arasında Machu Picchu, Uyuni tuz gölü ve çölü, İgauzu şelaleri, Cartagena var.

Yol boyunca tanıştığın ilginç insanlar?

Las Palmas adasında kuaför olarak çalışan ama nerdeyse Asena gibi güzel göbek atan Xerash, Türkiye’deki hayatlarını geride bırakıp tekneleri NorthSea ile denizlere düşen Melike ve Nejat, Türk tarihine ilgisi olan Dominik Cumhuriyet’inden Luis ve yolda bizim Türk olduğumuzu duyup izledikleri Türk dizilerinden, oyunculardan, güzel ülkemizden bahseden onlarca sıcakkanlı Güney Amerikalı, Güney Amerika’yı iki kız arkadaş olarak dolaşan iki kız grubu aklıma ilk gelenler.

Yolculuğa giden ve gelen Senem birbirinden nasıl farklı?

Çıktığım her yolculuk beni gençleştirir. Her yolculukta kendimi kaybedip yeniden bulurum. Bu yolculukta asıl istediğim şeylerden biri de yavaşlamak ve anın tadını çıkartmaktı. Çünkü maalesef günümüz modern ve şehir yaşamında her şey çok hızlı ve hep bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Özellikle okyanus geçişindeki 21 gün gerçekten zamanın durduğu doğa ile baş başa olduğumuz bir zamandı ve çok özeldi. Bu seyahatle beraber aslında özgür, tüm zamanlara sahip biri olarak ne kadar şanslı ve zengin olduğumu fark ettim. Seyahat etmek için her zaman bir yolun olduğunu bir kez daha gördüm.

Ayrıca insanın yaşamak için aslında çok az şeye sahip olması gerektiğini gördüm. Yolculuğa 12 kg’lık sırt çantalarımızla çıktık.  Kıyafetlerimizi devamlı elde yıkadık. Eskiyince de attık ve yerine yenisini aldık. 5 ayı birkaç tişört, şort, bir spor ayakkabı ve terlikle geçirebiliyorsunuz. Daha önceden de çok alışveriş yapmazdım ama döndükten sonra dolabımda ne kadar çok kıyafetim olduğunu fark ettim. Geldiğimden beri hiç alışveriş yapmadım uzun bir süre de yapacağımı sanmıyorum. Yolculuk bana tüketim toplumu olma yolunda olduğumuzu da gösterdi.

“Bir kitap okudum, hayatım değişti.” diyenlere karşı “Bir seyahate gittim, hayatım değişti…” diye bir şey var mı?

Sözcükler ve fikirler kesinlikle insanın üzerinde büyük etkiye sahip fakat bence deneyimler, seyahatler de insanın hayatında önemli izler bırakan tecrübeler. Seyahatler konfor alanınızın dışına çıktığınız, yeni kuralların, yeni kültürlerin olduğu bir alan ve zaman. Dolayısıyla her şeye farklı bakabiliyor, kendinize, ülkenize, insanınıza dışardan bir gözle bakabilme fırsatınız oluyor.

Seyahat ederken kafandaki sorunlardan kaçabiliyor musun yoksa yanında mı götürüyorsun?

Günlük sıkıntılar gibi şeylerden kesinlikle kaçmış oluyorsunuz. Fakat daha büyük soru ve sorunlardan bence insan nereye giderse gitsin kaçamıyor. Tabii ki insan kendisiyle baş başa kalıp daha rahat düşünme fırsatı buluyor. Sorunlar dediğimiz şeyler de bizim bakış açımızla ilgili. Bizim normal hayatta sorun dediğimiz şeyler başka kültürlerde sorun bile olmayabiliyor. Olaylara farklı bakış açılarından bakınca bazen o sorunlar doğal olarak ortadan kalkıyor.

Yabancı bir dergide röportajın yayınlandı sanırım. Nasıl gelişti, bahseder misin?

İstanbul’daki turistik olmayan bazı mekânlar hakkında yazdığım yabancı bir web sitesi var: www.likealocalguide.com/editor/istanbul/461. Bu sitenin başka bir ülkesindeki editör arkadaşım benim seyahatimden haberdar olup benimle bunun hakkında bir röportaj yapmak istedi ve sitesinde de yayınladı. Röportaj vermek güzel bir duygu ama gerçekte gezgin olarak addedilmek, başka insanlara birazcık da olsa gezmek, gezginlik ile ilgili ilham verebilmek, çok güzel ve onur verici bir duygu. Bu vesileyle de bana bu güzel gezi dergisinde yer verdiğin, deneyimlerimi insanlarla paylaşmama fırsat yarattığın için çok teşekkür ederim. 

Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare Sözener