
Mardin
Kırklar Kilisesi Papazı Gabriyel Akyüz’e göre, Sami kökenli Süryanilerin
Mezopotamya’daki tarihleri 5-6 bin yılı kapsıyor. Bu uzun süreci Milattan önce
ve sonra olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Milattan önceki sürecin çok uzun
olduğunu, Süryanilerin bu süre içinde bir çok imparatorluklar, devletler,
siteler kurup değişik isimlerle anıldıklarını belirtiyor Akyüz. İkinci süreç,
Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte başlamış ve Süryani adı da bu
dönemden itibaren duyulur olmuş. Süryaniler Hıristiyanlığa geçiş yaparken
putperestlikte kalan soydaşlarından ayırt edilebilmeleri için isim
değişikliğine gitmişler. Bütün Süryani toplumu başlangıçta Hıristiyanlığı kabul
etmemişler. Hıristiyanlığa geçiş yapanlara Süryani adını vermişler.
Midyat,
sadece şehir merkeziyle değil köylerindeki kültür varlıkları ve farklı din ve
inançlara ev sahipliği yapmasıyla da görülmeye değer. Geçen yıl bölgenin başka
bir yerinde araştırma yaparken Aynverd’emuhakkak gitmeliyim demiştim.
Midyat’ın
doğusuna düşen köy yoluna sapıyorum. Aynverd, “gül” ve “göz” kelimelerinin
birleşimi. Anadolu’nun doğusundan batısına yerleşim yerlerinin adlarını
değiştirenler kafaların içindekini değiştiremeyeceğini hiç hesap edememişler
anlaşılan. Bu kadim Süryani köyünün şimdiki adı Gülgöze. 1915 olayları
sırasında öldürülmekten kurtulan Süryaniler burada toplanmışlar. Şeyh Fethullah
gelinceye kadar,62 gün süren İttihat ve Terakki askeriyle aşiret mensuplarının kuşatmasına
maruz kalmışlar. Hikaye uzun aslına bakılırsa.
Köy
yolu berbat ve 15 km. kadar ve eskiden üzüm bağları olan bu topraklarda batıp
çıkıyorsunuz adeta. Yaz sıcağında tozu dumana katarak gidiyorum. Uzaklardan Mor
Hadbşabo Manastırının kuleleri görününce geldiğinize değdiğini anlıyorsunuz.
Kıvrımlı alt yoldan panoramik çekimler yapmak keyifli oluyor. IV. Yüzyılda inşa
edilip en son 2005 yılında onarım görmüş manastır kompleksi zamana meydan
okumuş.
Yüzyılın
başlarında üç mahalle ve 250 hane varken, halen köyde 28 hane yaşıyor ve bunun
26 kişiden oluşan 10 hanesi Süryani.Hapsinaslı dostum Mehmet Ali Aslan ile Mor
Hardbşabo adını taşıyan manastırınkapı önünde beklerken ev sahibimiz Yuhan Akayve
yakınları geliyor yanımıza. Tokalaşırken “senin adın aslında Yuhanna mı”
diyorum ona. Evet diyor gülümseyerek, “bu ismimim kısaltılmış halidir”. 1915’teki
kuşatmada kilisenin dış ve iç duvarına saplanmış kurşun izlerine bakıyoruz
birlikte. Taşlara kaynamış birkaç tane var bunlardan. Kapıdan girince karşımıza
çıkan avlu eskiden mezarlıkmış. Uygun zamanlarda burada ayin halen yapılıyor. Dikdörtgen
planlı kiliseye girilen büyük kapı bir kişinin başını eğerek ancak gireceği
şekilde küçültülmüş sonradan. İçerideki ikinci kapı tek parça ve taştan
yapılmış. Asıl ibadet kısmının tabanı da mezarlık. İki duvar dibinde Süryani
ruhanilerinin mezarları mevcut. Buradaki mezarlardan biri Mor
FilixinosAbdulahad’a ait. Mabedin iç kısmındaki kemerde çökme olduğundan ortaya
kilit taşı konulmuş.
Vaktinde
Papaz CercisKerboran’da ölünce Kerboran ve Aynverd ahalisi arasında tartışma
çıkmış. Müslüman ahali, Cercis’in insani hizmetleri sebebiyle cenazeyi kendi
memleketlerinde defnetmek istemişler. İlginç bir not bu.
Şabokilisede
bana ne zaman yazıldığını bilmediği el yazması Süryanice dua kitaplarını
gösteriyor. Üst katta zamanında medrese olarak kullanılmış misafirler için bir
oda, kule geçişleri ve en üstte de burçlar yer alıyor. Terasından bütün köy
izleniyor. Kilisenin iki tarafındaki burçlar ana yapıdan çok sonra 1855 yılında
eklenmiş. Tavan ve duvar yapımında kullanılan kiremitlerin sağlamlığı hayret
verici.
Mor
Hadbşabo dışında dört kilise daha var köyde. Doğusunda Marşumuni, kuzeyinde
Meryemana, güneyinde Mor Afram ve ona yakın yer altında bulunan Mor Barsavmo
bulunuyor. Bu, geçmişte köyün ne kadar büyük bir yerleşim yeri olduğunu
anlamaya yetiyor. Terk edilmiş, sahipsiz evler, bakımsız sokak araları viraneye
dönmüş. Eski evlerin altlarında tüneller bulunuyor. Kimi büyük konakları eski
sahipleri köye geri dönerek restore ettirmişler aslına zarar vermeden.
Manastırdan ayrılıp Yuhan’ın evine gidiyoruz. Eski evin üzerine yenisini inşa etmişler.
Evin altta kalan eski odaları şimdi kiler olmuş. Ev sahibi Yuhan durmadan
ikramlar getiriyor önümüze. Bu arada memleket meseleleri konuşuluyor. Yurt
dışındaki Süryanilerden kimileri Midyat’a yahut köylerine dönmek konusunda
belli ki kararsızlar. Yine de toprak çekiyor belli ki. Tıpkı Yuhan’ın New
Jersey’de yaşayan genç eniştesi George’un bana dediği gibi; “bu köye beni çeken
bir şeyler var.”
Vaktiyle
bıçak yapımı ve telkari ile geçimini sağlayan köy şimdilerde sessiz.
Yazı Ve Fotoğraf
Yrd. Doç. Dr. Muammer ULUTÜRK